Henry Onyekuru’nun bir devreliğine kiralık olarak Galatasaray’a dönmesi sarı-kırmızılı tribünleri ilk günden heyecanlandırmıştı. Hızlı forvet, Kadıköy’deki derbiye damga vurunca akıllardan hiç çıkmayan ara transferleri hatırlattı. Tabii iyisiyle, kötüsüyle…
Marcio/Mert Nobre
Genç Nobre, Van Hooijdonk’un kanatları altında
“Doğuştan Fenerli” diye başlık atmıştı gazeteler Marcio Ferreira Nobre için; 6 Kasım 1980 doğumluydu ve 6-0’lık unutulmaz Galatasaray zaferinin tarihiyle doğum günü çakışıyordu. En ilginciyse Alex de Souza’yı transfer etmek için Brezilya’ya giden Fenerbahçe yöneticilerinin yanında sürpriz isim olarak Türkiye’ye gelmiş olmasıydı. Bir nevi “Kime niyet, kime kısmet” transferiydi. Hatta rakip takım taraftarları için Nobre’nin alınışını, Alex’in alınmamış olduğunu gösteriyordu. Kimse ondan fazla bir şey beklemiyordu. Öyle olmadı. Genç golcü 2003-2004 sezonunun kaderini değiştiren isimlerden birisi oldu. Şükrü Saraçoğlu’na ilk adımını attıktan sadece 27 dakika sonra topu Rizespor ağlarına yollamıştı bile. Sezon bittiğinde 18 maçta 11 gol atmayı başarmıştı ki bunlardan bir tanesini takımın liderliğe yükseldiği Galatasaray derbisinde kaleye göndermişti. O günün ikinci golünü, yani Fenerbahçe’yi Süper Lig’de 33 hafta sonra liderliğe, sezon sonunda da şampiyonluğa götüren golü de yine aynı ara transfer döneminde alınan Mehmet Yozgatlı atmıştı. Yozgatlı da faydalı ve kader değiştiren bir ara transfer olarak akıllarda kaldı.
Bobo
"Çok Harika Bob Bey diyeceksiniz!"
Asıl adı Deivson Rogério da Silva olan Brezilyalı, genç Gökhan Güleç ve “umutsuz” Tomas Jun ile Beşiktaş’a transfer olduğunda tam anlamıyla kapalı bir kutuydu. Siyah-beyazlıların eski savunmacısı Antonio Zago ona kefil olmuştu; bazı futbolseverler de Bobo’yu U 21 turnuvalarından tanıyordu o kadar. Bobo, Jun ve Gökhan çıktıkları ilk maçta birer gol attılar ama sadece Bobo, gerçek bir Beşiktaş futbolcusu olabildi; Jun Trabzon’da yapamadığını yaptı ve nihayet bir gol attı, Gökhan ise bir buçuk sezonun ardından Anadolu’ya dönmek durumunda kaldı. Bobo ise Beşiktaş formasıyla 50 resmi gole ulaştı, derbi maçların bazılarına damgasını vurdu, Şampiyonlar Ligi’nde Liverpool ve Marsilya maçlarında galibiyeti getirerek unutulmazlar arasına girdi.
Franck Ribery & Nicolas Anelka
Bonus Ribery’nin 5-1’lik Fenerbahçe uçuşu
Türkiye’de pek tanınmayan genç Fransız Franck Bilâl Ribery, Türkiye’de çok tanınan vatandaşı Nicolas Anelka ile aynı gün İstanbul’a ayakbastı. Hürriyet gazetesi bu iki ismin gelişini Anelka’yı 1 Şubat günü tam sayfa haber yapıp, 31 Ocak’ta da “Ribery ve Hasan Kabze Galatasaray’da” şeklinde küçük bir kutu ile duyurmuştu. Oysa Fransız Lequipe gazetesi “Fransa liginin en iyi pasörü Galatasaray’da” manşetiyle onun gidişine ağıtlar yakmıştı. Transferin aynı günlerde gerçekleşmesi yüzünden eski Fenerbahçe yöneticisi Ömer Çavuşoğlu’nun “Ribery, Anelka’nın bonusu” yakıştırması tüm spor basınını sarmıştı. Galatasaray yöneticisi Ergun Gürsoy’un şu sözleri bile Anelka-Ribery kıyaslamasında genel kanıyı gayet iyi yansıtıyordu: “Fenerbahçe’nin Anelka’ya ödediği 15 milyon Euro’nun üçte birine Ribery’i aldık ama o kadar paramız olsa ben de Anelka`yı alır şov yaptırırdım.” Şovu yapan ne Gürsoy, ne Anelka oldu; herkes ağzı açık bir şekilde “Bonus” Ribery’i seyretti. İnanılmaz hızı, dar alandaki çabukluğu ve isabetli paslarıyla kısa sürede tribünleri heyecanlandırdı. Türkiye Kupası finalindeki 5-1’lik Fenerbahçe galibiyetinde gol ve asistleriyle damgasını vurunca Fransa’nın gelecekteki yıldız adayının kim olduğunu ortaya koydu. Anelka ise Fenerbahçe’ye transfer olduğunda henüz 26 yaşındaydı ve arkasında Arsenal, Real Madrid, Liverpool gibi takımlar bırakmıştı. Yaş ve kariyer olarak zirve bir noktadaydı, sadece bir geçiş dönemine, üst düzey liglerden uzak kalmaya ihtiyacı vardı. Biraz kendini toparlayınca hemen İngiltere’ye dönüverdi!
Anelka’nın en unutulmaz resitali... En çok da Koray Avcı unutamıyordur!
Filip Holosko
İşte ara transferin gözdesi... “Ben + bir miktar para!”
Adı daha sonraları her transfer döneminin gözdesine hitafen “Holosko+bir miktar” tabiriyle anılsa da Slovak hücumcunun Beşiktaş’a gelişi epey tantanalıydı. Ersun Yanal’ın delifişek Vestel Manisaspor’undaki formuyla Beşiktaş’a 16 milyon 500 bin “YTL”ye mal olmuştu. Bu rakam 2007-2008 sezonunun transfer rekortmenleri Cassio Lincoln ve Roberto Carlos’un maliyetlerinden sonra üçüncü sıradaydı. Üstelik bu paraya yine bir ara transfer döneminde Rizespor’dan Beşiktaş’a gelen Koray Avcı için “ümit vadeden” Burak Yılmaz’ın bonservisleri de vardı. Holosko, transferinin ardından Beşiktaş’ta 16 lig maçında 7 gol attı ki, Sivas’ta attığı iki gol takımını lig üçüncüsü yapıp UEFA Kupası’nda oynama hakkı kazandırdı. İlk günlerde hızı ve asistleriyle taraftarın gönlünü çelse de sonrasında kaçırdıklarıyla akıllara yer etti ve her daim satılacak gözüyle bakıldı.
Fabian Ernst & Yusuf Şimşek
Denizli’nin sürpriz yumurtaları!
Mustafa Denizli özellikle kritik maçlar öncesi şapkadan tavşan çıkartması ve sürpriz bir iki isime forma verip oyuna damga vurmasıyla tanınırdı. Galatasaray ve Fenerbahçe’yle şampiyonluk kazandıktan sonra Beşiktaş’a gelen kurt teknik adam şapkayı bu sefer 2009 kışında çıkarttı. Bundesliga’dan aldığı Fabian Ernst ilk dönemlerinde Almanya Milli Takımı formasını giymiş olsa da uzun süredir “ocak dışı”ydı. Denizli, bu çalışkan Alman’dan defansın önüne bir panzer yerleştirmekle kalmadı oyunun iki tarafına çalışan bir orta saha mucizesi yarattı. Bir diğer “tavşan”sa Denizli’nin Fenerbahçe’deki şampiyonluğunda kritik işler yapan Yusuf Şimşek’ti. Artık ununu elemek üzerindeyken hocasından gelen çağrıyla koşarak İstanbul’a gelmiş, bir başka büyük takımın formasını giyme fırsatını kaçırmamıştı. Siyah-beyazlı formayla elinden gelen her mahareti gösterdi, telefon kulübesindeki çalımlarını bu sefer İnönü Stadı’nda attı, goller buldu ve buldurdu. Şampiyonluk getiren bir başka ara transfer efsane oldu.
Roman Kosecki
Galatasaray’a beklendiği kadar gol katkısı yapamadı ama birçok kadın taraftar kazandırdı!
Ara transfer, gidişatı değiştirmek, şampiyon olmak ya da kümede kalmak için yapılır ama kimi zaman evdeki hesap çarşıya uymaz. İster istemez takımda bir şekilde işleyen düzen bozulur, işleyen çarkların arasına paslı bir demir sokulur. Bunun en belirgin ve unutulmaz örneğiyse Polonya’nın genç yıldızı Roman Kosecki’nin 1990 Aralık’ında Galatasaray’a 6 milyar liralık (400 bin dolar) astronomik maliyetli transferidir. “Bana gösterilen ilginin altında eziliyorum. Nasıl bir futbolcu olduğumu söylemeyeceğim. Maçlar gösterecek” demişti 24 yaşındaki Polonyalı ilk basın toplantısında. Onun maliyetinin bir kısmını çıkartmak için Cevat Prekazi ve Hasan Vezir’i satmak isteyen Mustafa Denizli Polonyalıdan çok umutlu, taraftar çok memnundu. Kosecki için tezahürat bile yazılmıştı: “Kosecki, Kosecki! Bitmez ona taraftarın sevgisi. Ne Yalman ne Adnan. Biz de yokuz Kosecki sen olmadan.” Kosecki’nin böylesine ilgi ve sevgiyle başlayan Türkiye macerası Galatasaraylılar için acıklı oldukça kötü sonlandı. Roman, takıma katıldığında Galatasaray, Beşiktaş’ın beş puan önündeydi. Polonyalının maliyeti ve aldığı para takımda huzursuzluğa sebep olunca işleyen düzen bir anda bozuldu. Basına sızan dedikodulara göre takımda ona karşı bir antipati oluşmuş, “En çok parayı o alıyor, takımı da o şampiyon yapsın” havası hâkim olmuştu. Galatasaray avantajını kaybetti ve şampiyonluğu Beşiktaş’a kaptırdı.
Dominic Iorfa
Aslında fotoğraf her şeyi anlatıyor ama Galatasaraylılar uzun bir süre anlayamadı!
Mustafa Denizli’nin fiyasko ara transferi sadece Kosecki değil. Aslen atlet olduğu, 100 metreyi 10 saniyenin altında koştuğu, Galatasaray’a gelmeden sadece üç yıl önce profesyonel futbol oynamaya başladığı, kendi yaptığı kötü ortaya kendi kafa attığına yönelik efsaneleriyle Nijeryalı Iorfa gerçekten de unutulmaz! “Iorfa hepimizi aldattı. Nasıl geldi, sonra nasıl çıktı? Onu transfer ettiğimiz için kendime beddua ediyorum” sözleri Galatasaraylı yönetici Yurdeşen Karahasan’a ait. Teknik direktör Mustafa Denizli’nin isteği üzerine transfer edilen Iorfa da İstanbul’daki performansının beğenmemişti: “İngiltere’de kış üç hafta sürerdi, burada iki aydır kar yağıyor. Havaya alışamadım. Kimse bana pas atmıyor, beni gören yok. Kosecki bana uyum göstermiyor, beni anlamıyor, onunla anlaşamıyoruz.” Nijeryalı oyuncu Queens Park Rangers’ta forma giyerken, uzun pazarlıklar sonucunda toplam 2 buçuk milyar lira maliyetle transfer edilmişti ki Kosecki’nin 6 milyar liralık maliyeti göz önüne alındığında hiç de ucuz değildi. Bu haberi alan Nijerya Milli Takım teknik direktörü Hollandalı Clemens Westerhof’un sözleriyse bir kenarda duruyor: “Galatasaray Avrupa’nın en iyi takımlarından birisi. Nasıl böyle bir hata yapabilir? Nijerya Milli Takımı’nın kadrosuna yedek olarak giremeyen bir futbolcuya astronomik bir fiyat ödemişler. Sanıyorum Galatasaraylı yöneticileri kandırmışlar. Galatasaray hatasını yakında anlar.” Iorfa 1992 yılında sarı kırmızı formayı sadece sekiz maçta giyebildi. Bir tanesi hariç hiçbirinde ilk 11’de değildi. Kötü futbolculuğunun dışında akıllarda iki maçı kaldı. Beşiktaş’ın Galatasaray’ı 4-3 yenerek şampiyon olduğu maçtaki etkili futbolu ile ligin son karşılaşmasında Bakırköyspor’a karşı ortaya koyduğu iki gol üç asistlik performansı akılları karıştırdı. Bazıları “Türkiye’ye yeni alıştı. Bir yıl daha kalsın” demeye başlamıştı ki sağduyu galip geldi ve Iorfa’nın sözleşmesi fesh edildi!
Gordon Schildenfeld
İki gözü de göreydi iyiydi…
Hürriyet gazetesinin Beşiktaş muhabiri İsmail Er bu transferi şöyle haberleştirmişti: “Dino Drpiç’in transferinden vazgeçen Başkan Yıldırım Demirören ve menajer Sinan Engin, Dinamo Zagreb yetkililerine uzun süredir izlenen 22 yaşındaki Schildenfeld’e talip olduklarını belirtti. Hırvat kulübü bu oyuncunun geleceği olduğunu ve bırakmak istemediklerini söyleyerek 5 milyon Euro bonservis ücreti istedi. Demirören ise belirli bir bütçeye sahip olduklarını söyleyerek uzun vadeli 2 milyon Euro verebileceklerini söyledi. Hırvat kulübü teklifi kabul etti.” Beşiktaş’ta sadece yedi maça çıkan, uzun süre izlenerek transfer edilen Schildenfeld’in görme sorunları olduğu anlaşıldı! Beşiktaş’tan sonraki durağının Bundesliga 2 takımlarından MSV Duisburg olması aslında her şeyi açıklıyor!
Kommentare